İyi bir eğitim görmek, başarılı bir kariyer, iyi bir iş ve evlilik, sağlıklı çocuklar, ev, araba sahibi olmak, kısacası varlıklı, rahat bir hayat. Bütün bunlar doğaldır ki çok insani istekler ve hedeflerdir. Ancak hayatın amacı sadece bu hedeflere ulaşmak mıdır?
 
Bir insan hayatındaki en önemli şeyin ne olduğu sorusuna ise ne cevap verir? Ailesi mi, evi mi, yoksa işi midir? Ya da bunların dışındaki başka idealleri midir? Bu sorunun cevabı her ne olursa olsun, bütün bu her şeyden çok daha önemli bir konu vardır...
 
İnsan hayatındaki bu en önemli konu, kendisini ve canlı- cansız her şeyi yaratan, kendisine sahip olduğu sayısız nimetleri veren Yüce Allah'ı tanımak, O'na yakın olmak ve O’na kulluk edebilmek için gayret etmektir.
 
Ancak insanların büyük bir kısmı bu gerçekten yüz çevirerek yaşarlar. Yaşamlarının amacı konusundaki bu soruyu yönelteceğiniz çoğu insanın yaşamlarında en önemli gördükleri konular, çoğunlukla dünya hayatına ilişkin olacaktır.
 
Kuşkusuz insanın unutabildiği en hayati konu, her şeyin bir yaratıcısının olduğu ve o eşsiz Yaratıcı Allah’a karşı taşıdığı sorumluğudur. Ayrıca insan, dünyadaki hayatı sona erdiğinde hesap vereceğini, ahirette cennet ya da cehennemde sonsuz bir hayatın kendisini beklediğini de unutur. Cehennem ateşinin ya da cennetteki nimetlerin varlığı yaşadığımız şu dünya kadar gerçektir. Ne var ki insanların çoğu bu gerçekleri önemsemez ve düşünmeyerek bütün bu gerçeklerden kaçabileceğini zanneder. Oysa unutmanın insanı sorumluluktan uzaklaştırmayacağı açıktır.
 
İnsan kendisine can veren ve Kendi ruhundan üfleyen Allah'a karşı sorumludur; er veya geç ölümü tadacak, yapayalnız Rabbinin huzuruna çıkarak hesap verecek ve yapıp ettiklerinin sonucuna göre de sonsuza kadar cennet ya da cehennemde yaşayacaktır.  Kuran’da, "Biz bir oyun ve oyalanma konusu olsun diye göğü, yeri ve ikisi arasında bulunanları yaratmadık" (Enbiya Suresi, 16) ayetiyle haber verildiği üzere, yaratılmış her şeyin bir amacı vardır. İnsan da başıboş bir varlık değildir; yaratılış amacı "Allah'a kulluk etmek" (Zariyat Suresi, 56) tir. Günlük olayların çarkına kapılıp, çevrelerindeki olaylar ve varlıklar üzerinde derin düşünemeyen kişiler bu önemli sonuca ulaşamazlar.
 
Nefsinin bencil tutkularından uzak yaşayan ve vicdanının sesine kulak veren insan, Allah'a yakınlaşmak için yollar arar. Çünkü bu Kur’an'ın emridir:
 
Ey iman edenler, Allah'tan korkup-sakının ve (sizi) O'na (yaklaştıracak) vesile arayın; O'nun yolunda cehd edin (çaba harcayın), umulur ki kurtuluşa erersiniz. (Maide Suresi, 35)
 
Allah'ın hoşnutluğunu kazanmak yalnızca bir sorumluluk değil,  insanı mutluluk ve huzura götüren tek yoldur. Allah'ın değil, insanların rızasını arayanlar ve nefislerinin istek ve tutkularının peşinde koşanlar asla tatmin bulamaz ve mutlu olamazlar. Allah'ın hoşnutluğunu kazanmak, inanan bir insan için en büyük mutluluktur. Çünkü Kur’an'da bildirildiği üzere, kalpler ancak Allah'ı anmakla tatmin bulur:
 
...Kendisi'ne katıksızca yöneleni dosdoğru yola yöneltip-iletir. Bunlar, iman edenler ve kalpleri Allah'ın zikriyle mutmain olanlardır. Haberiniz olsun; kalpler yalnızca Allah'ın zikriyle mutmain olur. (Rad Suresi, 27-28)
 
Bu çok önemli sırrı bilen müminler, Allah'a yakın yaşamaya çalışır, O’nunla kesintisiz bağlantı içinde olurlar. Bu sırdan habersiz olan kişiler ise dünya hayatının gerçek amacını ve ahiretin varlığını unutmuş, huzursuz bir hayat sürerler.
 
Allah'ın, ahiretin, cennet ve cehennemin varlığından emin olan bir insan, Allah'ı hiçbir zaman unutamaz. Örneğin, ahirette cehennem çukuru etrafında diz çökmüş durumda bekleyen hangi insan, o anda Allah’ın dışında bir varlığı düşünebilir? Öyle bir anda Allah'tan başka hangi varlığın hoşnutluğunu kazanmış olmayı aklından geçirebilir? Allah’tan başka kimin sevgisini ve dostluğunu arayabilir?
 
 
Fuat Türker