Sırrı Keşfederek Huzuru Yakalamak, İşte Bütün Mesele Bu

Abone Ol
"Gözünün gördüğünü gönlünün gördüğüne değişirsen EYVALLAH.
Gönlünün gördüğünü gözünün gördüğüne değişirsen EYVAH EYVAH..."

Hz. Mevlana

Her şeyi görünenle sınırlandıran aklın ötesinde, asıl gerçeklik görünmeyende gizlidir aslında. Algılarımız bile bizi yanıltabiliyorken, nasıl olur da salt aklımıza güvenerek hüküm verebiliriz? Örneğin; karanlık bir ortamda yerdeki çorabı fare zannederek çığlık çığlığa ortamı terketmek, göz yanılması gerçeğinden yola çıkılarak yapılan illüzyon gösterileri, duyduğunuz bir kelimeyi yanlış anlamak, ön yargıyla baktığınız bir olayın perde arkasını gördüğünüzde hissettiğiniz utanç duygusu veya vicdan azabı... Bunlar ve bunlara benzer nice olaylar yaşıyoruz ve sonuçta algıların yanıltıcı olduğunu fark edebiliyoruz. Peki, algıyı gerçekleştiren duyular ve beyin başka meselelerde de bizi yanıltıyor olamaz mı?

Ben sadece gördüğüme inanırım diyerek materyalist bir bakış açısıyla yaşayan insanların durumunu değerlendirelim o halde. Her olayı insan iradesinin sonucu olarak yorumlayanlar, aslında büyük bir yanılgı içerisinde olmuyorlar mı bu durumda? Kader gerçeğine bu şekilde bakan, hatta kaderi inkar edenlere öncelikle şu soruyu yöneltmek gerekiyor. Her şey tesadüften ibaretse, öldükten sonra mikroorganizmalara yem olacak ve çürüyüp hiç olacak bir beden taşıyorsak, biz neden yaşıyoruz? Hayat bu durumda geçici bir oyun sahnesi öyle mi? Ölüm zamanını belirleyen de, sebebi oluşturan da insanlar ise, ölenlerin ardından keşke demenin yaşatacağı travmayı hangi doktor tedavi edebilir? Dini inançlarıyla güçlenir insanoğlu... İnsan güven arar, huzur arar. Bunları verebilecek tek kaynak ise dindir. İnançlardır insanı hayata bağlayan.İnançların olmadığı yerde boşluk hissi başlar ve bu da psikolojik travmalara sebep olur.

Yıllar önce rahmetli olan bir akrabamızın torununa verdiği öğüt, aslında bize kaderi tanımlar nitelikte. Sinirli ve öfke anında gözü hiçbir şeyi görmeyen torununa şöyle söylemişti; Yapma oğlum, öfke anında birine vurursun, onun da eceli gelmiş olursa o an, ölüm nedeni sen olursun...

Ecel birdir,değişmez. Ölüme sebep olan kişi ya da olaylar ise irade ile alakalı olduğundan imtihandır. Kaderi ne kadar da güzel örneklendirmiş öyle değil mi?

İnançların psikolojik bunalımları önlediği, hatta tedavi ettiği de son yıllarda bilim insanları tarafından gözlemlenmiş, bilimsel verilerle desteklenmiştir. Duanın terapi değeri taşıdığı, en etkili terapi yöntemi olduğu şüphe götürmez bir gerçektir. İnsanın güven içinde dertlerini anlattığı, yardım istediği bir Yaradan' ının olduğuna inanması en temel ihtiyaç olan güven ihtiyacını karşılar ve ruhunu besler.

Son olarak, inanmanın kişilere kazandırdığı son derece önemli ve hayati bir konuya da değinmek istiyorum izninizle. Geçenlerde Down Sendromlu bir çocuğun bir rehabilitasyon merkezinde, acımasız bir görevlinin şiddetine maruz kaldığı haber görüntülerine bakarken yüreğim paramparça oldu. Ardından bir köpeğin yine down sendromlu bir çocuk ile oynarken şefkatle patisini çocuğun omzuna koyduğunu, çocuğa gösterdiği o derin şefkati izledim ve hüngür hüngür ağladım. Şefkatli sahibimiz, Yaradan'ımız bizi ne kadar da güzel ikaz ediyor farkında mısınız? Hayvanlar aracılığıyla bize yol gösteriyor. Aslında bize merhamet ediyor, yol gösteriyor. Yapmayın, incitmeyin, kendinizi ateşe atmayın, diyor. Yarabbi, emrettiğin şefkati insanlardan çok hayvanlarda görebildiğimiz bu zamanlarda bizi merhametsiz olmaktan koru.

Bakmasını bilene sırlarını açar bu evren. Görebilmek için iman etmek ve evrenin hakimi olan Rahman'a yaklaşmak gerekiyor. Önce Allah' ı tanımak gerek. Tanımanın yolu da istemekten geçer.

Allah' ın ilmini dosdoğru öğrenmek, aktarmak ve yaşayabilmek temennisiyle...

Huzurla kalınız...

felsefeciyazar@gmail.com

puslukalem.com