Açıklama, yorum anlamlarına gelen ‘tevil’, yaptığı hatanın nefsine ağır gelmesi sebebiyle hatasını meşru göstermek için kişinin ileri sürdüğü geçersiz bahanelerdir. Kuran’a baktığımızda ilk tevili yapan varlığın şeytan olduğunu anlıyoruz. Şeytan, nefsinin büyüklenmesi nedeniyle Hz. Adem(as)’a secde etmemiştir. Hatasını kabullenmemiş ve davranışının doğru olduğu konusunda tevil yapmıştır. Onun ilkel mantığına göre; “ateş çamurdan üstündür.” 
  
Şeytandaki bu özelliği münafıklarda da görürüz. Şeytanın ağzıyla konuşur, doğruyu yaptıklarını iddia ederek nefislerini korumaya çalışırlar. Münafıkların, kendilerini temize çıkarma çabalarında çok açık ve anlamsız bir hırs gözlenir. Karşılarındaki insanı ikna edebilmek için yalana başvurabilir, hatta iftira atabilirler. Basit mantık örgüleri kurarak, kendilerince haklı olduklarını kanıtlamaya çalışırlar. Samimi müminler ise bütün bu çırpınışları Allah’ın dilemesiyle teşhis ederler. 
 
Tevil yapan kişilerin yüzlerinden ve ifade bozukluklarından, şuurlarının kapalı olduğu belli olur. Sığ ve basit mantıklar kurarak kendilerini haklı göstermeye çalışırlar.  
 
Birçok ayette münafıkların samimiyetsiz mazeretleri açıkça belirtilir. Özellikle, Allah yolunda savaş emri indiğinde, savaştan kaçmak için ileri sürdükleri bahaneler, bu kişilerin ne denli ikiyüzlü olduklarını gösterir. Kalbinde samimi imanı taşıyan insan,  onu engelleyen ne olursa olsun, Allah yolunda mücadeleden asla kaçmaz, elçiden bu konuda izin istemez: 
 
Allah'a ve ahiret gününe iman edenler, mallarıyla ve canlarıyla cehd etmekten (kaçınmak için) senden izin istemezler. Allah takva sahiplerini bilendir.Senden, yalnızca Allah'a ve ahiret gününe inanmayan, kalpleri kuşkuya kapılıp, kuşkularında kararsızlığa düşenler izin ister. (Tevbe Suresi, 44-45) 
 
Ayetlerden oldukça açık anlaşılır ki, çeşitli mazeretlerle savaştan kaçma izni isteyenler, Allah’a ve ahirete iman etmeyen kişilerdir. Tevil yapan kişi, belki diğer insanlara kendini haklı gösterebilir. Ancak haşa-Allah’ı kandırdığını düşünmesi son derece aptalcadır. Çünkü Rabbimiz  ‘sinelerin özünde’ olanı bilir ve kişiyi temize çıkaracak olan da yalnızca O’dur:  
 
Kendilerini övgüyle temize çıkaranları görmedin mi? Hayır Allah dilediğini temizleyip yüceltir. Onlar bir hurma çekirdeğindeki iplikçik kadar bile haksızlığa uğratılmazlar. (Nisa Suresi, 49) 
 
 
Şeytan haksızlığa uğradığını düşündüğü için, Hz. Adem(as)’a secde etmemiştir. Münafıkların iddiaları da aynıdır. Allah’ı, Kuran’ı tanımasına ve imanına vesile olan elçi hakkında adaletsiz olabileceği gibi bir zanda bulunmaları, münafıkların ne denli nankör karakterli olduklarının kanıtıdır. Bir Kuran ayetinde bu kişilerden ‘zalim’olarak söz edilir: 
 
Bunların kalplerinde hastalık mı var? Yoksa kuşkuya mı kapıldılar? Yoksa Allah'ın ve elçisinin kendilerine karşı haksızlık yapacağından mı korkuyorlar? Hayır, onlar zalim kimselerdir. (Nur Suresi, 50) 
 
 
Münafık, müminlere karşı açıkça tavır koymasıyla teşhis edilir; bu bir çeşit münafıklığını ilan etmektir. Dini düşman edinmiş küfre, müminler hakkında bilgiler aktaran münafık, müminlerin dağılmaları için gayret eder, onların içinde yaşayıp gerçekte dinsizlerle ittifak ederek saldırır.  
 
 
Hz. Ali(ra)’dan rivayetle Peygamber(asm) münafıklığın dehşetini şöyle vurguluyor:  
"Ümmetim için mü’minden ve kafirden korkmam. Mü’mini imanından dolayı Allah korur; kafiri ise küfrü sebebiyle zelil eder. Fakat sizden her biriniz için korktuğum, dili alim, kalbi münafık olandır. Hoşunuza gideceği söyler, fakat hoşunuza gitmeyecek şeyi yapar."  
 
 
Münafıklar, cehennem ehli arasında sonsuza kadar en şiddetli azabı görecek olan, en aşağılık, insanlığın yüz karası olan mahlûklardır. Ayetlerde belirtildiği üzere ahirette cehennemdeki ateş ehline, cennet gösterilecek ve bu onlara yürek acısı olacaktır. 
 
 
Yaptıkları teviller ahirette geçerli olmayacak, sonlarını değiştiremeyecektir. Rabbimiz çok adildir ve şeytanın fırkası olan münafıkların ve Kendi fırkası olan müminlerin arasını ahirette sonsuza kadar ayıracaktır: 
 
 
O gün, münafık erkekler ile münafık kadınlar, iman edenlere derler ki: "(Ne olur) Bize bir bakın, sizin nurunuzdan birazcık alıp-yararlanalım." Onlara: "Arkanıza (dünyaya) dönün de bir nur arayıp-bulmaya çalışın" denilir. Derken aralarında kapısı olan bir sur çekilmiştir; onun iç yanında rahmet, dış yanında o yönden azap vardır. (Hadid Suresi, 13) 
 
 
Fuat Türker