Eğitim, hiç kuşkusuz bir toplumun hem en gerekli aygıtı hem de en önemli sorunlarından biridir. Bu aygıtın olumlu kullanılması fayda, eğitimin amacına uygun kullanılmaması da sorun kaynağı olur, zarar verir. Ulusal ölçekte bu aygıtın sevk ve idaresi ehil ellerde olmadığı takdirde büyük çapta kaynak israfına ve kronik sosyal problemlerin çıkmasına neden olur.

Birey, toplum ve ülkelerin ekonomik, sosyal ve kültürel gelişmişlikleri eğitime verdikleri önem, harcadıkları kaynak ve zaman ile doğru orantılıdır. Yani eğitim için kişi başına harcanan para ve zaman uzun vadede bireylere, toplumlara ve ülkelere fazlasıyla ekonomik, sosyal ve kültürel değer olarak geri dönüyor. Bu gerçeği tarihi deneyimler ve istatistiki rakamlar açıkça ortaya koymaktadır. Bireysel ölçekte kişilerin refah seviyesi, gelir miktarı ve hayat standartları, istisnaları olsa da eğitim düzeyleriyle doğrudan irtibatlıdır. Ülkelerin iktisadi kalkınmaları, içtimai bilinçleri ve kültürel teamülleri de kişi başına harcanan eğitim yılına ve para miktarına bağlıdır.


Ülkemizdeki eğitim sistemi son bir yüz yılda Batı eğitim sistemini benimsediyse de hala İslam eğitim sisteminden izler taşıyor. Ne tam anlamıyla Batılı eğitim sistemine adapte olabildik ne de geleneksel eğitim sistemimizi muhafaza edebildik. Cumhuriyetin ilk yıllarında başlayan ve hala devam eden hatalar zincirinden dolayı eğitim sistemimize nicelik ve nitelik kazandıramadık. Örneğin Latin alfabesine geçerek bir günde okuma-yazma oranımızı sıfıra indirdik ve bin yıllık geçmişimizle bağlarımızı kopardık. Yeni nesiller vicdan, ahlak ve inanç içerikli tarihsel bilgi ve bilim mirasından mahrum, Batı'nın maddeci, materyalist varsayımlar üzerine inşa ettiği bilime mahkum oldular.

Sonraki yıllarda her iktidar değişiminde, görev alan her bakan döneminde uygulamaya konan ayrı eğitim politikalarından dolayı eğitim sistemimizi bir türlü rayına koyamadık. Uzun vadeli planlardan yoksun iktidarların ideolojilerine kurban giden onlarca yılı telef ettik. Eğitim anlayışımızda ve sistemde son on yılda olumlu gelişmelere şahit olduysak da bunlar yeterli değil. Heder olan bunca zamanı geç de olsa telafi etmek için maddi manevi imkanlarımızı verimli bir şekilde seferber etmeliyiz. 5-6 yıl öncesine kadar savunma bütçemiz eğitim bütçemizden fazlaydı. Son yıllarda genel bütçede en büyük payın eğitime ayrılması sistemin geleceği için iyi bir işarettir.

Gelişen teknolojiye paralel olarak eğitimin her kademesinde yeniden yapılanmaya gidilmeli ve mümkün oldukça Devlet kademeli olarak elini eğitimden çekmelidir. Küresel rekabete açık kaliteli bir eğitim için özel eğitim kurumlarımızın artması gerekiyor. Bu arada Başbakan'a sunulan 'özel dersaneler raporu' ülkemiz eğitim sistemi için bir dönüm noktası olabilir. Otuz yıldır gelişerek faaliyetlerine devam eden, ülke genelinde kurumsallaşmış özel dersaneleri kapatmak yerine, onlara özel okul statüsü vermek eğitim açısından daha isabetli olacaktır.


Yılda 3-4 defa onbinleri aşan, öğretmenleri de içine alan devlet dairelerine kadro ilanları ülkenin sırtında büyük bir mali yük teşkil etmektedir. Günümüzde devletlerin küçülmesi esas iken biz hala devlet memuru sayısını artırıyoruz. Gizli işsizliğin had safhada olduğu devlet dairelerine yeni eleman alınması verimliliği ve üretkenliği azaltıp insan kaynağı israfına sebebiyet verecektir. Bu durum eğitim sistemi için de geçerlidir. Devlet okullarında birinci dereceden kar amaçlanmadığı için sistem kendi kendini yenileyip gelişemiyor. Öğretmenlerimiz rekabetin olmadığı, verimliliğin ölçülmediği bir ortamda doğal olarak kendilerini geliştirecek bir motivasyonda bulamıyorlar. Özel eğitim kurumlarının yaygın olduğu bir sistemde rekabet olacağı için performansa dayalı bir ölçme-değerlendirme söz konusudur. Bu nedenle kişiler ve kurumlar daha etkin ve verimli çalışacaklardır. Bu da eğitimde hem kaliteyi getirecek hem de kaynak israfını önleyecektir.

Ülkenin ikide bir eğitimde sistem değiştirerek zaman kaybetmeye tahammülü yoktur. Göreve yeni gelmiş Eğitim Bakanı tayin-terfi gibi basit konulardan ziyade ileriye yönelik yapısal düzenlemelere gideceği, bakanlığı işin hamallığını yapmaktan ziyade stratejiler belirleyen, koordinatörlük yapan bir konuma getireceği işaretlerini veriyor, doğru olan da budur.