Gelecek yılların mayıs ayının 2. Pazarını görmek kime kısmet olur, kime kısmet olmaz bilinmez. Ancak her zaman olduğu gibi, yaşanan günleri anlamlı kılan takvimlerin göstermekte oldukları tarihler değil, takvimlerde gösterilen tarihlerin içine sığdırabildiklerimizdir.

Barıştır, sevdadır, umut dolu yürekleri eli nasırlı ağır görevler üstlenen kahraman kadınlardır anneler.

Yılın belli bir gününe hapsetmemeliyiz annelerimize olan sevgimizi. Gecelerini, gündüzlerini, genç kızlık hayallerini bizim varlığımıza adamış olan bu ruhu belli bir günde hatırlamak onların fedakâr hallerine bir saygısızlık olsa gerektir.

Kimimize bir sonbahar yaprağını andırırken bu tarih, kimimize ilkbaharın yeşeren dünyasında ilhamlar doğuran gün oluverir. Bazen bir bahar yağmuru kadar bereketli, bazen bir karakış fırtınası kadar heybetli çıkıverir karşımıza.

Belki binlerce kez hayatın yamaçlarında savurduğu saçlarının arasına düşmüştür ayaklarının tozu.

Sevgili dostlar, her ne kadar hamasi sözcüklerle göklere çıkarsak da analarımızı, onları anlatabilmeye, onların bizim üzerimizdeki emeklerini tarif edebilmeye dillerin söz dağarcığı yeterli gelmez.

Bizler analarımızın her istediğini yerine getirmeye gayret etsek de onun bize emzirdiği bir yudum sütün bile hakkını verebilmiş olmayız.

Peygamber Efendimizin hadisi şeriflerinin birinde “Cennet anaların ayaklarının altındadır” buyrulmaktadır.

Cennet’in arzusuyla yanan, onun özlemiyle hayatını şekillendirmeye çalışan insanların annelerine iyilik yapmaları neticesinde bu mükâfata nail olacaklarının müjdesi verilmektedir bizlere.

Ancak gelin görün ki son dönemlerde annelerin sesleri “huzur evi” adı verilen yalnızlık kokan odalardan yükselmekte.

Yarınlara gebe olan ömrün, onları da anne ya da baba edeceğini bilselerdi; kendi evlatlarının kendilerine yapacakları öylesi bir davranışa verecekleri o acı tepkiyi görebilselerdi acaba annelerini barınma evlerinin acısıyla başa başa bırakırlar mıydı…?

Toplumun genç bireyleri, yarınların anne adayları, olayın ciddiyetinden gün be gün savrulmaktalar sanki…

Hiç hatırlamamaktansa da sene de bir gün bile olsa onların gönül yuvalarından içeriye girebilmeyi denemeliyiz. Dertlerini silemesek de, onların dertlerine ortak olmayı denemeliyiz.

Büyümüşlüğümüzü kendimizden bilmeye devam ettiriyorsa nefsimiz, dünyaya yeni gelen bir çocuğun büyümesini iyi gözlemleyebilmeliyiz. Çocukları anlarsak, çocukluğumuzu anlarız.

Ne de olsa çabuk büyüdük, demeden önce; bizi nasıl büyüttüler? Sorusuna cevaplar bulmalıyız.

Tüm annelere sevgilerle…