Gezi olayları ile gündeme gelen  “Faiz Lobisi” deyimi ekonomi literatüründe karışılığı olmadığı gibi Yeni bir versiyon olmayıp yıllardır ülkenin ensesine kene gibi yapışmış, dün olduğu gibi bugün ve yarında varlığını sürdürecek olan rant kollama kapısıdır.

“Faiz lobisi”

 Finansal okuryazarlığı olmayan vatandaşın deyimi ile bir anlamda “Tefecilik”  El altından yüksek faizle ödünç alınan,  emek karşılığı olmayan sıcak para yani “Faiz”  büyütülmüş, beslenmiş ulusal, uluslararası, küresel alanda anlam kazandırılmış bir yapı, diğer bir tanımlamayla;

Bir ürünün fiyatı piyasada rekabet koşulları ortamında belirlenemiyorsa doğru fiyat ortaya çıkmaz. Ortaya rantlar çıkar, Faiz sıcak paranın fiyatıdır. Paranın fiyatı da rekabet koşulları içerisinde belirlenmeyip belirli kişiler, kurumsal kimliğe sahip bankalar ve finansal kuruluşlar aralarında anlaşıp fiyat belirleyip piyasa da bu fiyat üzerinden ortak işlemi gerçekleştiren,  bu oluşumun içinde yer alan destekleyen taşeron, yancı ve rantçılara denir.

Vatandaş aslında “Faiz lobisi” ile tanışmıştı;

Özellikle 90 ve 2001 yılları arasında yaşanan siyasi, ekonomik istikrarsızlık ile birlikte balans ayarlarının yapıldığı ve müdahalelerin kol gezdiği bu ülkede,  vatandaş gecelik yüksek faizli repolar ve bir gecede boşaltılan “devlet” kasaları sayesinde iliklerine kadar hissetmişti.

10 yıl öncesine kadar bütçe açığı milli gelirin yüzde 24’ü düzeyinde seyrediyordu. Devlet, piyasalardaki paranın hemen tamamını borçlanıp bütçe açığını kapatma yoluna gidiyordu.

Devletin borçlanma faizi %63, kamu borçlanmasının milli gelire oranı %74 ve enflasyon ibresi %36 göstermekte idi.

Oysa şimdi;

Dün milli gelire göre  % 74 olan kamu borçlanmasını %36 lara, devletin borçlanma faizi ve çift rakamlarda seyreden enflasyonu % 6 ‘ lı tek rakamlara çekilmiş.

Türkiye, 422 Milyon dolarlık son anapara geri ödemesi ile ilk kez IMF'ye olan borçlarını sıfırlayarak, 52 yıllık borç serüvenini geride bırakmış.

Günümüzde Türkiye’nin ekonomik ve siyasi istikrarı, ekonominin reel çizgisi tartışıla dursun…

Artık bankalar devlete kredi vermese de ortada acı bir gerçek var ki akıllara zarar, acıda olsa kabullenmek zorundayız.

Bankalar;

Vatandaşın mevduatına verdikleri düşük faizlerle topladıkları parayı, kredi kartı,  ‘işlem ücreti’ adı altında çok yüksek faizlerle tüketici kredisi olarak vatandaşa satıyorlar.

Haksız yüksek faiz nedeniyle, dar gelirli vatandaşlar borçlarını borç olarak kapatıyorlar, hatta borçlarını canları ile nakit ödüyorlar.

Artık “bankaların bir eli vatandaşın cebinde”, üç kişiden biri ipotekli.

Meselenin insanlar üzerindeki sosyal ve psikolojik boyutunu irdelediğimizde kredi kartının verdiği sınırsızlık ve aşırı iştah, kişilerin hemen her şeyi yapma dürtüsünü artırdığını taksitli ödeme gibi farklı seçeneklerin kişiye canının yanmadığı, duygusal bir tat yaşatmaktadır. Kişi nakit para ödeyerek yaptığı alışverişlerde bir kayıp yaşadığının farkına varıyor. Aldığı karşısında ödediği parayı ceza olarak algılıyor, bu kişiyi frenliyor, gereksiz harcamalardan kaçınıyor. Nakit para ile ihtiyacı olanı alıyor,  kredi kartıyla alışverişlerde ise pek maddiyatı düşünmüyor. Cüzdandaki sıcak paraya bakıp karar vermek ile kredi kartına bakıp sanal karar vermek çok farklı şeyler olsa gerek;

Yine Nasrettin Hoca misaliyle herkes haklı, hakkı ve haklı olmayan birileri var ki akıllara zarar;

Bir yanda parayı pul sanan hesapsız,  kitapsız düşünüp, yaşayanlar içleri bunaldığında depresyon gibi, kendi deyimleri ile melankoli takılanlar,   egolarını tatmin etmek adına kredi kartlarını çantalarına sallayıp, alış veriş moduna girerler, İhtiyaç olsun olmasın, morallerinin düzeldiğini hissederler. Bu tarz düşünen ve yaşayanlara söyleyecek sözümüz yok hangi hesabın altında olursa olsun kalkacaklarından emindirler. Diğer yanda kılı kırk yaran ay sonunda hesaba alınıp nutku tutulanlar size,  söylenecek söz çok;

Her ne kadar tüketici hakları derneği, hakem heyetleri, Yargı’nın emsal kararları tüketicinin yanında olsa da süreç devam ediyor.

Sorumluluklarımızı bilerek bilinçli tüketici olup kazancımıza göre harcama yapıp ayağımızı yorganımıza göre uzatsakta,  biri asgari ücrete talim ederken, diğeri alın tersiz tomarla nasiplenirse eşit olmayan makas aralığında ayağımız hep yorganın dışında kalacaktır…