Cahiliye toplumundaki telkinlerin en tehlikelilerinden biri, dini yaşamanın zor olduğu şeklindeki gerçek dışı inançtır. İnsanlar, dini gerçek kaynağı olan Kur’an'dan öğrenmedikleri için, din adı altında birçok hurafe ve kulaktan dolma asılsız inancın ‘din’ olduğunu zannederler. Dinin, hayatı zorlaştıracak kısıtlamalar getireceğine inanırlar. Oysa bu sadece bir yanılgıdır; şeytanın aldatmacasıdır. Çünkü Allah'ın dinini yaşamak, emrettiklerini yerine getirmek son derece kolaydır. Rabbimiz, insanlar için daima kolaylık diler ve "... Allah, size kolaylık diler, zorluk dilemez..." (Bakara Suresi, 185) ayetiyle de bu gerçeği bize haber verir.
 
Allah, tüm emir ve hükümlerini insanların fıtratlarına en uygun şekilde yaratmıştır ve hiçbirinde bir zorluk yoktur. Allah'ın sınırlarını korumaya çalışarak yaşayan bir insan, fıtratına uygun olan en güzel hayatı yaşayan insandır.
 Allah, Kur’an'da din ahlâkının kolay olduğunu, iman edenlerin işlerini kolaylaştıracağını şöyle bildirir:
"… O, sizleri seçmiş ve din konusunda size bir güçlük yüklememiştir, atanız İbrahim'in dini(nde olduğu gibi)..." (Hac Suresi, 78)
İnsanların dinde zorluk olarak gördükleri uygulama veya inançlar ise insanları dinden uzaklaştırmak isteyen müşrikler tarafından sonradan dine eklenmiş ve gerçek dinmiş gibi insanlara aktarılmıştır. Asıl zor olan, Allah'ın bildirdiği sınırları tanımayan insanlardan oluşan bir toplumda yaşamaktır. Böyle bir hayat, son derece kötü sonuçları da beraberinde getirir.
Peygamberimiz(sav) de; “Kolaylaştırın, zorlaştırmayın” diyerek insanları bu konuda uyarır. Ayrıca, Allah'ın sınırlarını aşmamayı insanlara hatırlatır ve dinin kolay olduğunu belirtir:
"Din kolaydır. Kimse dine karşı şedid olamaz. Zira dine mağlub düşer. (Yani dinin kolaylığına intibak etmeli. Sıkı tutayım diyen aciz kalır.) Hattı hareketinizi doğrultun, (hududa) yakın olun."(Ramuz El-Hadis, 1. Cilt, s.98)
Ya İçimizden Geçenler?
Bir rivayete göre, “Göklerde ve yerde ne varsa Allah'ındır. İçinizdekini açığa vursanız da, gizleseniz de, Allah sizi onunla sorguya çeker. Sonra dilediğini bağışlar, dilediğini azaplandırır. Allah, herşeye güç yetirendir.” (Bakara Suresi, 284) ayetinin nüzûlü gerçekleştiğinde, Ashab-ı Kiram’ın Peygamber(asm)’a giderek şöyle söyledikleri haber verilir:
“Ya Resûlullah! Namaz, oruç, cihad, sadaka gibi gücümüzün yeteceği amellerle mükellef olduk. Şimdi ise bu âyet indirildi. Halbuki bizim buna gücümüz yetmeyecek. İnsanın içinde bazen öyle düşünceler dolaşır ki, dünyaları verseler bunların kalbinde bulunmasını arzu etmez!”
Peygamberimiz(asm) ise şu sözlerle tavsiyede bulunur:
“Siz de, sizden önceki Kitap ehli gibi, ‘İşittk ve isyan ettik’ mi diyeceksiniz? Siz, ‘İşittik ve itaat ettik, ey Rabbimiz bağışlamanı dileriz, dönüş ancak Sanadır’ deyiniz!”
Bu ifade kalpleri yumuşatır, inşirah verir. Kaldı ki merhamet edenlerin en merhametlisi olan Allah, hiç kimseye güç yetireceğinden başkasını yüklemez.
"… Rabbimiz, unuttuklarımızdan veya yanıldıklarımızdan dolayı bizi sorumlu tutma. Rabbimiz, bize, bizden öncekilere yüklediğin gibi ağır yük yükleme. Rabbimiz, kendisine güç yetiremeyeceğimiz şeyi bize taşıtma. Bizi affet. Bizi bağışla. Bizi esirge, Sen bizim Mevlamızsın. Kafirler topluluğuna karşı bize yardım et." (Bakara Suresi, 286)
 
https://twitter.com/Fuat_Turker