Dünyanın süper gücü olarak kabul edilen, ekonomide, teknolojide ve bilimde lider bir ülkede yoksulluktan sözetmek ayıp değil mi? 17 yaşından küçükler hariç, kişi başına bir arabanın düştüğü, fert başına yıllık gelirin 35-40 bin dolar olduğu, neredeyse her odasında bir televizyon ve bilgisayar bulunan ailelerden oluşan bir toplumda, 12 yaş ve yukarısı herkeste akıllı telefonun olduğu bir ülkede -özellikle de gençlere- yoksulluk izah edilebilir mi?

Belki liberal, kapitalist ekonomistlerin bu konuda farazi bir izahları olabilir, lakin klasik iktisat teorisinin 'kıt kaynaklar' realitesinden haberi olmayan yeni 'tüketim nesli'nin bu izahı anlayacak iktisadi bilgisi, deneyimi ve kabiliyeti olduğunu sanmıyorum. Günümüz 'tüketim nesli'ni düşünürken birden, sözlerini Sedat Ergintuğ'un yazdığı, Selahaddin İçli'nin 'yok yoktur kul sevince' şarkısı aklıma geliverdi. Ben de kendi kendime dedimki 'yok yoktur tüketim toplumu isteyince'. Özellikle teknoloji ürünlerindeki çılgın tüketim alışkanlığı dar gelirli aile ve fertlerin geleceğini tehdit ederken bu alanda üretim yapan firmaları zenginleştiriyor.

Teknolojideki gelişmeler insan hayatını kolaylaştırırken ek bir maddi yükü de beraberinde getiriyor. Kapitalizmin taraftar şeytanı olan teknolojinin tahriklerine ek olarak, Obama yönetiminin Federal hükümet harcamalarını1 Mart 2013'den itibaren bu yıl için 85 milyar dolar kısması şimdiden dar gelirli Amerikalıları yoksulluk sınırına itmeye başladı. Demokrat ve Cumhuriyetçilerin harcamaların kısıtlanması konusunda anlaşamamaları devletin sunduğu sosyal yardımlardan yararlanan düşük gelirli aileleri etkilemiş durumda. Ceplerinde akıllı telefonları, altlarında arabaları olsa da yoksul sayılıyor bu 'tüketim nesli'. Çünkü yeni doğan her Amerikalı ortalama 53 bin dolar borçla doğuyor, ömürboyu borç ödüyor ve borçlu ölüyor.

Sayım Bürosu (Census Bureau) istatistiklerine göre Amerika'da 4 kişilik bir ailenin yoksulluk sınırı aylık bürüt 1920, net 1670 dolar (bir yil once bürüt 1830, net 1600 dolardı). 2013 Ocak ayı itibarı ile son 50 yıl içinde Amerika'daki yoksulluk 50 milyon yoksulla zirve yaptı (2009'da bu sayı 44 milyondu). Census Bureau'nun verilerine göre yoksulluk oranı yüzde 16,7'e yükseldi (2008'de yüzde 13,2 ve 2009'da yüzde 14,3 idi). Bu rakamlar her altı Amerikalı'dan birinin yoksulluk içinde yaşadığını gösteriyor. Çocukların da yüzde 20'si yoksul bir ortamda büyüyor.

Amerikalıların 1/3'ü dar gelirli veya yoksulluk sınırında ev/kira, eğitim, sağlık ve gıda yardımı aldığı sosyal yardım kurumlarının geleceği, Federal harcamaların kısıtlanması nedeniyle tehdit altında. 26 Ekim 2010'da Zaman'da yayımlanan yazımda 'İşsizlik oranının % 10 olduğu ve tüketim alışkanlığı yüksek bir toplumda bu sosyal yardım mekanizmalarının uzun süre hayatta kalamayacağı açıkça görülüyor. Havuza giren su havuzdan çıkandan az ise havuzun kuruması kaçınılmazdır. Amerika'da başlayıp tüm dünyaya yayılan bu kriz bir kaç yıl daha Amerikalılar'ın başını ağrıtacak gibi' diye yazmıştım. Son 3 yıldır ülke ekonomisinde kısmı bir düzelme olsa da sosyal adaletin ve refahın toplumun alt katmanlarına yayılmadığı, tam tersine durumun daha da kötüleştiği anlaşılıyor. 16 trilyon dolarla dünyanın en borçlu ülkesi olan Amerika tasarruf tedbirleri ile düze çıkmaya çalışıyor. Kemer sıkmaya alışkın olmayan Amerikalılar bu durumdan hiç de hoşnut değiller. Bilim, eğitim, sağlık ve sosyal yardımlar alanındaki Federal Hükümet yardımlarının azalmasının uzun vadede üstesinden gelinemeyecek sosyal ve ekonomik sorunlar doğuracağı endişesi toplumda yaygınlaşmış durumda.

Demokratlar, bütçe açığını kapatmak ve dış borcu azaltmak için harcamaları azaltıp kemer sıkmaya devam ederken zenginlerden daha çok vergi alınmasını savunuyor. Cumhuriyetçiler ise vergilerin artırılmaması ve harcamaların da yavaşça artırılmasının gerektiği görüşünde. İki parti arasındaki bu anlaşmazlık devam edecek gibi görünüyor.

İnsanlığın kirli eli değmeseydi, emperyalist arzular vicdanın önüne geçmeseydi yeryüzündeki nimetler hepimize yeter de artardı. Ancak bir kişiye on, on kişiye bir düşünce ve buna ilave kapitalizmin irrasyonel evladı 'tüketim toplumu' harcamalarını kısmayınca yoksulluk bir bulaşıcı hastalık gibi dünyanın her yerine yayılmaya devam ediyor.