Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Devlet BAHÇELİ’nin, TBMM Grup Toplantısında yapmış oldukları konuşma. 

"Konuşmamın başında her zaman olduğu gibi güzide heyetinizi hürmetle selamlıyorum.

Meclis Parti Grup Toplantımızı ilgi ve itinayla takip eden aziz vatandaşlarımıza en iyi dileklerimle birlikte sevgi ve saygılarımı sunuyorum.

Türk milleti tarih sahnesine çıktığı andan itibaren bağımsızlığından ödün vermemiş, birlik ve beraberliğinden ayrılmamıştır.

Asırlar içinde nice oyunlar bozulmuştur.

Nice saldırılar püskürtülmüş, nice kuşatmalar yarılmıştır.

Milli varlığımıza kin ve nefret besleyenler hiçbir zaman amaçlarına ulaşamamışlardır.

8’nci yüzyılda Türk milliyetçiliğini tam bir kesinlikle ifade eden Orhun Kitabeleri aynı zamanda Türk yurduna hiçbir yabancının ayak basamayacağını bildirmektedir.

Milli hayatımızda anıtlaşmış bir yeri olan bu Kitabeler Türklüğün bekasına çok kuvvetli ve zamanlar üstü bir vurgu yapmıştır.

Öyle ki, Türk devletinin çökmesi, Türk töresinin yürürlükten kalkması için ancak “yukarıda mavi göğün yıkılması, aşağıda kara yerin yarılması”ndan başka seçenek görülmemiştir.

Uygur Türkleri’nin Kut Dağı efsanesinde de Türk vatanının kutsallığına riayetsizlik yüzünden milletin uğradığı felaketler anlatılmaktadır.

Orhun Kitabeleri ile kökleşen milli beka şuuru, asırlar boyunca elden ele, gönülden gönüle taşınıp bugünlere ulaşmış, nitekim bugünkü temsilcilerinin haysiyetine teslim ve tevdi edilmiştir.

Türk milletinin bekası siyaset üstü bir konudur.

Bekamızın mahvı çöküş ve yok oluş demektir.

Üzerinde hassasiyetle titremek zorunda olduğumuz milli beka müdafaa edilmezse, tarihi haklarımız layıkıyla korunmazsa akıbeti irademiz değil, ihanet lobisi tayin edecektir.

Tehlike bu kadar yakın ve yakıcıdır.

Türkiye olağanüstü bir mücadele azmiyle teröre cephe almıştır.

Artık terörizmle her seviyede hesaplaşma zamanı gelmiştir.

18’nci gününe girdiğimiz Zeytin Dalı Harekâtı milli güvenliğimizi temin ve tahkim için planlanmıştır.

Şu anda heyecan ve şevkle yürütülen harekât Türkiye Cumhuriyeti’nin meşru müdafaa hakkının gereği, egemenlik hukukunun sahaya yansımış hali ve hamlesidir.

Zeytin Dalı Harekâtı harama karşı helalin duruşudur.

Zeytin Dalı Harekâtı caniliğe ve cehalete karşı cesaretin vuruşudur.

Zeytin Dalı Harekâtı milli bekanın var oluş yok oluş mücadelesidir.

Suriye’nin kuzeyinde açılmak istenen terör koridorunun kesilmesi, kurulması planlanan terör devletinin engellenmesi için Fırat Kalkanı’ndan sonra başlatılan Zeytin Dalı Harekâtı tarihi önemde, vazgeçilmez değerdedir.

Türk Silahlı Kuvvetleri ve Özgür Suriye Ordusu Afrin’e adım adım yaklaşmaktadır.

Afrin’in çevresi kanlı niyet ve hedeflerden arındırılmaktadır.

Bugüne kadar PYD/PKK işgalindeki pek çok yer kurtarılmıştır.

Düne kadar 40’a yakın nokta teröristlerden temizlenmiştir.

Etkisiz hale getirilen terörist sayısı ise 950’yi geçmiştir.

Stratejik mahiyetteki Barşah ve Darmık Dağı teröristlerden alınmış, Horoz Dağı ve Bülbül bölgesindeki terör mevzileri yoğun bombardımana tutulmuştur.

Terör örgütü PYD/PKK’nın barınak, sığınak, silah, araç ve gereçleri peş peşe icra edilen hava akınlarıyla, karadan yapılan eşzamanlı top atışlarıyla imha edilmektedir.

Bu süreçte kahraman Mehmetçik masum sivil halkın zarar görmemesi için büyük bir dikkat ve hassasiyet göstermektedir.

Çocuklara kurşun sıkmak, kundaktaki bebeklere kıymak teröristlerin mesleğidir.

Mazlumların kanını dökmek PYD/PKK’nın geçim kapısıdır.

Sivilleri kalkan yapıp arkalarına saklanmak, kız ve erkek çocuklarına silah verip ateşe sürmek ancak ve ancak bölücü terör örgütünün yaptığı ve yapabileceği bir canavarlıktır.

Türkiye terörle mücadele etmektedir.

Ve davamız haklıdır.

Son silahlı hain ele geçirilesiye kadar bu mücadele durmayacak, tavsamayacaktır.

Afrin çevreden merkeze doğru stratejik ve iyi planlanmış bir harekâtla çembere alınmıştır.

Ele geçirilen bazı dağ ve yerleşim yerlerinde teröristler tarafından inşa edilen beton koruganlar, hendekler, tüneller ve atış mazgallarına sahip kuleler hiç kimsenin gözünden kaçmamıştır.

Bebek katili Öcalan’ın resmedildiği paçavraların oraya buraya asılması da bir başka dikkat çekici husustur.

PKK ile PYD arasındaki bağ ve bağlantı bir kez daha alenileşmiştir.

Demek ki PYD/PKK terör örgütü tıpkı Sur’da olduğu gibi, tıpkı Nusaybin’de görüldüğü gibi, aynısıyla Cizre’de yaşandığı gibi, çukur kazarak, tünel açarak, barikat dikerek terör eylemleri ve kanlı provokasyonlar için hazırlık ve prova yapmıştır.

Karşımızdaki tablonun başka bir izah ve ifade tarzı yoktur.

Köstebek gibi yer altına inen hainler Afrin merkez ve etrafını tuzaklamışlar, askeri harekâtımıza yönelik çok önceden adeta tedbir almışlardır.

Görünen gerçek budur.

Hainlerin saklanması nafiledir.

Korkakça kaçmaları işe yaramayacaktır.

Kahraman Mehmetlerimiz teröristleri iman gücüyle ezeceklerdir.

Milli iradenin destek ve duasıyla da haklarından geleceklerdir.

Terörün kökü kazınacaksa, gün bugündür.

Türk ve Türkiye düşmanları doğduklarına pişman edileceklerse, zaman bu zamandır.

Zeytin Dalı Harekâtı’nın başarı ve sonuca ulaşması için milli ruh ayakta, milli vicdan alarmdadır.

Kimin ne söylediğinin herhangi bir ehemmiyeti kalmamıştır.

Terörle huzur arasında tarafsız yer de yoktur.

Aziz milletimiz tarafından asırlarca korunup kollanan milli bekamızı sarsmaya, sakatlamaya ve sabote etmeye kalkışan, buna niyet eden, bunu aklından geçiren kim ya da kimler olursa olsun hesabını verecekler, bedelini ödeyeceklerdir.



Değerli Milletvekilleri,

Zeytin Dalı Harekatı kapsamında aldığımız şehadet haberleri de yüreklerimizi kavurmakta, milletimizi büyük bir üzüntüye sevk etmektedir.

Kahramanlar vatan için, millet için toprağa düşmektedir.

Her birisinin ayrı bir hikâyesi, her birinin ayrı bir yeri vardır ve milli gönüllere emanettir.

Bayrak şehitler sayesinde dalgalanmaktadır.

Onlar ki; destanı öksüz, sükûtu derin meçhul asker değildir.

Çünkü yattıkları kutsal toprak bellidir, tuttukları şanlı bayrak bellidir.

20 Ocak 2018’de başlayan Zeytin Dalı Harekatı’nda şimdiye kadar birisi TEDAŞ çalışanı olmak üzere 17 evladımız şehit olmuş, 62 evladımız da yaralanmıştır.

Bizzat Başbakan Yıldırım’ın dile getirdiği üzere, Hatay’a 60, Kilis’e 34 olmak üzere sınır ötesinden teröristler tarafından 94 füze atılmıştır.

Bunun sonucunda 7 vatandaşımız şehit, 113 vatandaşımız da yaralanmıştır.

Kimin sivillere saldırdığı açıktır.

Kimlerin masumların can ve mal güvenliğine zehir saçtığı meydandadır.

Teröristlere destek verenler, sınır il ve ilçelerimize isabet eden füzelere ne diyeceklerdir?

Camilerimizi vuran alçaklar hala görmezden mi gelinecektir?

Alman parlamentosunda PKK paçavraları takarak terör örgütü propagandası yapan zavallı vekil müsveddeleri, masumlara füzeyle saldıran katillerle aynı çizgiye düştüklerini, aynı cinayet ve melanete ortak olduklarını ne zaman idrak ve itiraf edeceklerdir?

CHP, PYD’yi temize çıkarma, aklama arayışındadır.

Tabipler Birliği isimli PYD/PKK paravan örgütü, savaş bir halk sağlığı sorunudur derken vatana ihanet suçu işlemiştir.

Bunun düşünce ve ifade hürriyetiyle bir alaka ve ilgisi yoktur.

Zulme karşı tarafsız kalmak bile namussuzluktur.

PYD/PKK’lıların derdine düşen alçaklar, suçsuz günahsız insanlarımıza ateş açan rezillere en ufak tepki, en küçük itiraz göstermemişlerdir.

Halka ölüm saçılıyor, sorun olmuyor; teröristler cezalandırılıyor, halk sağlığı sorununa işaret ediliyor.

Bu ne kepazelik, nasıl bir satılmışlıktır?

Yediği ekmeğe ihanet etmek işte böyle bir şeydir.

İçtiği suya leke düşürmek aynısıyla budur.

Tabipler Birliği Türk düşmanıdır, hekimlerin utancı, hekimliğin yüz karasıdır.

Ve de derhal, çok acil, çok seri şekilde hakkında hukuki ve yasal düzenleme yapılmalı ya da kapısına kilit asılmalıdır.

Hem doktorum diyecekler, hem de katillerin safına girip sağlıktan bahsedecekler.

Dünyanın hiçbir yerinde böyle bir işbirliği ve ihanete geçit yoktur, olmayacaktır.

Türkiye vatanını savunmaktadır.

Bu savunma gevşerse, bu savunma zedelenirse, biliniz ki, vatan kaybımız mukadderdir.

Afrin temizlenmezse, Kilis hedef, Hatay namlunun ucundadır.

Arkasından Menbiç, Cizire, Kobani teröristlerden arındırılmazsa Şanlıurfa, Şırnak, Gaziantep, kısaca sınır il ve ilçelerimiz boyunca cereyan edecek kanlı döngü milli huzurumuzu yutacaktır.

Afrin’de, Ankara’nın namusu müdafaa edilmektedir.

Karşımızda sadece PYD/PKK olmadığı ortadadır.

Karşımızda sadece teröristlerin fitne kuyuları, şiddet ve dehşetle sallanan zehirli kuyrukları yoktur.

Emperyalizm kanlı dişleriyle ağzını açmış, yüz yıl önce olduğu gibi kafasını bize çevirmiştir.

Sınırlarımızın öbür yanında neredeyse olmayan ülke yoktur.

Zalimler ip gibi dizilmişler, güney hudutlarımız boyunca konuşlanmışlardır.

Terör örgütlerini ise taşeronlukla görevlendirmişlerdir.

Fransa Cumhurbaşkanı 31 Ocak’ta, Zeytin Dalı Harekatı’nın bir işgale dönmesi durumunda, kendileri için büyük bir sorun oluşturacağını ileri sürmüştür.

Türk milleti ile işgal kelimesi hiçbir zaman örtüşmemiştir.

Fransa bize ne anlatmaktadır?

Neyi ima, ihsas ve ifade etmektedir?

Fransa işgal ve işgalcilik konusunda fail arıyorsa, yalnızca kendisine bakması, kendi geçmişini yoklaması yetecek, hatta fazla bile gelecektir.

Türkiye, Suriye’nin Kuzeybatısındaki Afrin’de işgalci değildir.

Suriye’nin toprak bütünlüğüne saygılıdır, riayet etmektedir.

Ülkemizin yaptığı ve yapacağı batının besleyip büyüttüğü terör örgütlerini kararlılıkla yok etmektir.

Bu süreçte karşımıza kim çıkarsa tavrımız değişmemeli ve inşallah da değişmeyecektir.

Kollarında ABD bayrağı arması bulunan YPG’lilerin kimlerin kanatlarının altında olduğu, kimlerin tetikçiliğine soyunduğu aşikardır.

Hiç kimse bize laf yetiştirmeye, ayar vermeye, hizaya getirmeye kalkışmamalıdır.

Buna hadleri ve hakları da olamayacaktır.

3 Şubat 2018 tarihinde, Afrin’in Kuzeydoğusundaki Şeyh Horoz bölgesinde, YPG’li teröristlerin ateşlediği güdümlü tanksavar bir tankımıza isabet etmiş, sonuç itibariyle beş kahramanımız şehit düşmüştü.

Peki bu füzeyi teröristlere veren hangi ülkedir?

Terör örgütüne yardım ve yataklıkta suçüstü basılan hangi ülkelerdir?

Füzeyi fırlatan kadar, füzeyi temin eden ülkenin de dökülen şehit kanlarında, Türkiye’ye yönelik hain eylemlerde dahli ve payı yok mudur?

PKK/PYD’ye silah ve mühimmat sağlayan, ülkemizin bu kadar tepki ve eleştirilerine rağmen en küçük ıslah ve terbiye hali göstermeyen ABD ve diğer dost görünümlü ülkeler muhasım odak seviyesine inmişlerdir.

Terör örgütlerine verilen her silah Türk milletine doğrultulmuştur.

ABD, müttefiklik ve stratejik ortaklık hukukunu defalarca ihlal etmiş, yok saymıştır.

IŞİD’i kurup komşu coğrafyalara salan mihrakların, PKK/PYD’yi silaha boğarak aslında IŞİD’i değil Türkiye’yi hedef tahtasına koydukları inkar edilemeyecek bir gerçektir.

Afrin’de PKK/PYD’nin yanında, özellikle ABD Türkiye’ye adı konmamış, benzerlerine Soğuk Savaş yıllarında rastlanacak artniyetli bir tavır içindedir.

Terör örgütünün kullandığı tanksavarları veren ve kullandıran kimdir?

3 Şubat’taki kanlı saldırıdan sonra, dün, Afrin Küçük Darmık Dağı Bölgesinde harekata katılan bir tankımızın tanksavar mermisiyle vurulmasını sözde müttefik ülkeler nasıl ve neyle izah edeceklerdir?

NATO nerededir, niye sessizdir?

Türkiye’nin savunma refleks ve iradesine NATO’nun bırakınız hukuki ve hususi desteğini, fiili, ahlaki ve ümit verici katkısı ne zaman duyulacaktır?

NATO bugün yoksa, yarın olsa ne yazacak, olmasa ne çıkacaktır?

Türkiye tasallut ve tahakküm zincirlerine bağlanmak istenmektedir.

Ve yedi düvel tekraren karşımızda toplanmıştır.

Zeytin Dalı Harekatı boyunca görüyoruz ki, PYD/PKK’nın dış güçlerden aldığı destek korkunç boyutlardadır.

PYD’nin silahlı kanadı YPG, kırsal alanda doğrudan çatışmak yerine, teröristlerini Afrin merkeze konuşlandırıp sözde şehir savaşı için planlı hazırlık içindedir.

Yerel halkı zırh olarak kullanmanın, masumların kanı üzerinden hesap yapmanın peşindedir.

Sivillerin can kaybıyla uluslararası toplumu kışkırtmanın hevesindedir.

Bir kısım YPG’li terörist ise Menbiç’e kaydırılmaktadır.

Bu terör sevkiyatının tamamı ABD’nin gözetim ve hatta denetimi altında yapılmaktadır.

Şunu özellikle ifade etmeliyim ki, Afrin ilçe merkezine öncelikle, burayı bilen ve tanıyan Özgür Suriye Ordusu unsurları girmeli, çevre emniyetini de tecrübeli ve şehir içi mücadelede uzmanlaşmış askerlerimiz sağlamalıdır.

PKK/PYD, Afrin’in her yerine muhtemeldir ki bomba düzeneği yerleştirmiştir.

Bu haliyle Afrin ya yıkılmalı, ya da teröristler ateşe verilmelidir.

Bundan rahatsız olanlar varsa, bu çıkışımızdan gocunanlar olacaksa, önce nereye hizmet ettiklerini, kimlerle düşüp kalktıklarını ahlaken ve tutarlılık gereği söylemek mecburiyetindedir.

Teröristlerin üstüne gül atarak mücadele edilemeyecektir.

Mücadelenin bir disiplini, bir ilkesi, bir rotası vardır ve takibi de zorunludur.

Terör örgütüne taviz vererek, boyun eğerek beka ve güvenliğimiz korunamayacaktır.

Türk milleti bugünlere ya istiklal ya ölüm seslenişiyle gelmiştir.

Sınır ötesindeki terör yuvaları hainlerin başına yıkılmalıdır.

Türk devletinin yeni stratejisi gereğince terör kaynağında kurutulmalıdır.

Gerekirse terör destekçilerine de aynı muameleyi göstermek milli şerefimizin omuzlarımıza yüklediği tarihi borçtur.

Milliyetçi Hareket Partisi Zeytin Dalı Harekatı’na sonuna kadar destek verecek, her şart altında kahraman Mehmetçiğin ardında duracaktır.

Bu vesileyle terörle mücadelede şehadet mertebesine ulaşmış aziz şehitlerimize Cenab-ı Allah’tan rahmet, halen tedavi altında bulunan kardeşlerimize de acil şifalar temenni ediyorum.

Hiç kimse unutmasın, hiç kimse aklından çıkarmasın:

Türk milleti birdir, bölünemeyecek, bölünme kabul etmeyecektir.

Türk vatanı sonsuza kadar bağımsız, bağlantısız var olacaktır.

Türkiye Cumhuriyeti, 1923 kuruluş felsefesine bağlı kalacaktır.

Türkiye sevdalıları inançla sürdürdükleri haklı mücadelelerinden, irfan ve iddiayla savundukları tertemiz davalarından en ufak sapma göstermeyeceklerdir.

Onurumuz milliyetçiliktir.

Gururumuz ve güç kaynağımız yaşanmış ve destansı Türk asırlarıdır.

Duruşumuz millidir.

Şühedaya vefa, millete beka irademiz ve yegane isteğimizdir.



Değerli Arkadaşlarım,

Kabul etmek lazımdır ki, ülkemizin zarar göreceğini düşündüğümüz her meselede son sözü söyleyecek olan sadece ve sadece aziz millet varlığıdır.

Milliyetçi Hareket Partisi yeni bir siyasi hareket değildir.

Kırk dokuz yıldır çok çetin kulvarlarda mücadelesini sürdüre sürdüre bugünlere gelmiş, siyasetin milli iftiharı noktasına yükselmiştir.

Türkiye için düşündüklerimiz bellidir ve asla kırılma yaşamamıştır.

Geride kalan on yıllar boyunca partimizin siyasi birikim ve deneyimi artmıştır.

Türkiye üzerindeki stratejik oyunların farkındayız.

Gelişmeleri geçmiş, bugün ve gelecek boyutuyla kavrayıp tahlil edecek vizyona ve kadrolara sahibiz.

Milliyetçi Hareket Partisi, kurulduğundan beri verdiği mücadele ile özellikle milli kimlik ve milli beka ile ilgili konularda Türk siyasetinde yer edinmiştir.

Bu konulardaki duruş, görüş ve icraatları ile millet varlığının en önemli güvencesi, milli meselelerin en hassas takipçisi olmuştur.

Bizim geçmişte dile getirdiğimiz “önce ülkem ve milletim, sonra partim ve sonra ben” ilkesi aslında bu hassasiyetin bir özetidir.

Bugüne kadar her milli meselede, arkamızdaki seçmen desteğinin büyüklüğü ne olursa olsun kamuoyu partimizin ne dediğine ve kadrolarımızın ne yaptığına, ne yapacağına dikkat kesilmiştir.

Ve bu yönüyle Milliyetçi Hareket Partisi temel milli meselelerde söz sahibi haline gelmiştir.

Parti Programımızda da yer aldığı gibi, yeni bir dünya düzeninin şekillendiği 21.yüzyılda, önce Türk milletinin ve sonra bütün insanlığın barış ve huzur içinde yaşayacağı bir dünyayı arzuluyoruz.

Partimiz; Türk milletinin kardeşlik içinde yeni atılım ve hedeflere hazırlanmasında milliyetçilik ve demokrasiyi, siyasî ve kültürel çerçevenin iki anahtar kavramı olarak kabul etmektedir.

Bir milletin dayanışma, ilerleme, çağın değerlerini yakalama gibi hedeflerini pekiştirecek en önemli fikri kuvvetin milliyetçilik olduğuna inanıyoruz.

Bu milliyetçilik anlayışı; ırkçılık ve ayrımcılığa şiddetle karşı olup kültürel ve toplumsal birlik ve beraberliği; gelecekte huzur ve refah içinde yaşamanın da ön şartı gören bir şuurun ifadesidir.

Sözünü ettiğim bu yüksek şuur, Türk milleti namıyla tarih boyunca terkip olunan mükemmel milli kimliğin ve kapsayıcı milli kültürden beslenen yapıcı, kaynaştırıcı ve birleştirici değerler manzumesinin eseridir.

Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşu ayrılma ve farklılaşma üzerine değil, birleşme ve kucaklaşma ülküsü etrafında şekillenmiş ve dönemin kadrolarınca milli devlet, milli kimlik, milli dil ve millet varlığı üzerinde ittifak edilerek yeni devletin dayanakları oluşmuş ve oluşturulmuştur.

Bu itibarla, hem 49 yıllık siyaset tecrübesi ile Milliyetçi Hareket Partisi, hem de dayandığı asırlık Türk milliyetçiliği düşüncesi, hiçbir zaman ayrımcı ve dışlayıcı olmamıştır.

Maddi ve manevi mirasını emanet aldığımız İmparatorluk geleneği de aynı kaynaşma kültürünün bir sonucu olup, ülkemizi küresel bir güç yapma hedefimizde takip etmemiz gereken yolun işaret taşlarını göstermektedir.

Sevilen, özenilen, özlenen, gıpta edilen, himayesi arzulanan, dostluğuna sığınılan bir büyük ülke haline gelmemizin çaresi de “bayrağımızın gölgesinde yaşamayı isteyenlerin sayısını artırmakla, vatanımızı küresel bir cazibe merkezi” haline getirmekle mümkün olacaktır.

Bunu kucaklaşarak, kutuplaşma sisini aşarak başarabiliriz.

Biz, asırlar önce, “Osmanlı sarığını kardinal külahına tercih ederek” milletimizin sinesinde kurtuluş umudu arayan mazlum toplumları, büyük Türk milletinin himayesine sevk eden beşeri çekiciliğin ve buluşmanın peşindeyiz.

Yerel ve yöresel farklılıkların Türk kültürünün zenginliği içinde görüldüğü bu anlayış üzerinde sağlanacak genel bir uzlaşmanın, toplumsal barış ve huzur için önemli katkı sağlayacağına şüphe yoktur.

Bize göre, gelecek ay yıldızlı bayrağın altındadır.

Türkiye’nin birliği, refahı ve geleceğinin teminatı al bayrak altında birleşmekten geçmektedir.

Bu milletin şerefi ve haysiyeti, kardeşlik ve kahramanlık üzerine inşa edilmiş milli birliğidir.

Milli birliğimiz yara alır, kardeşlik ruhumuz sarsılırsa, bunun geriye dönüşü mümkün değildir.

Türk milleti yapay ayrımlara, sinsi çabalara fırsat vermeyerek, beraberliğini sonsuza kadar mutlaka sürdürecektir.

Gün, saflarımızı sıklaştırma günüdür.

Gün, kucaklaşma günüdür.

Ve kucaklaşmanın adresi büyük Türk milletidir.

Hiçbir milletin, kendi geçmişine tek boyutlu bakarak, tarafsızlık adına veya objektif olma bahanesiyle acımasızca ve haksızca eleştirerek ve hatta karalayarak büyük ve onurlu bir geleceğe ulaşması düşünülemeyecektir.

Geçmişinden ilham ve güç alan nesillerin yetişebilmesi öncelikle tarihi mirasımıza, ecdad yadigarı hatıra ve öğütlere sahip çıkmaktan geçecektir.

Kim ne derse desin, ne yazarsa yazsın, binlerce yıllık milli tarihimiz, hatasıyla sevabıyla, üzüntüsüyle sevinciyle, bozgunu ile zaferiyle bizim ceddimize aittir ve tamamı Türk varlığına emanettir.

Biz hatalardan sonuç çıkarır, başarılarla gururlanır, tarihten aldığımız ders, güç ve yöntem ile önümüze bakar ve geleceğe yol alırız.

Binlerce yıl boyunca, kıtalar arasında zaman zaman bozulan güç dengelerini terazileyen devletlerin, paktların ve blokların varlığı, kuvvetin tek bir yapıda toplanmasına izin vermemiştir.

Çok kutupluluk dünyanın stratejik tasarımına sürekli hakim olmuştur.

Ancak, alışılagelen bu tarihi süreç, son çeyrek asırda özellikle doğu bloğunun dağılması ile ortaya çıkan yeni durum karşısında Amerika Birleşik Devletleri’nin tek kutup iddiasıyla ortaya çıkmasına, küreyi kendi isteğine göre şekillendireceğini zannetmesine yol açmıştır.

Kendini rakipsiz gören küresel gücün dünyayı tek başına ve dilediğince tanzim etmeye dayalı bu düşüncesi, yerküreyi hukuksuzluğa, istikrarsızlığa ve anarşiye havale etmiştir.

Bugün Türkiye, kendi sorunlarını ihmal etmeden, uluslararası alanda söz sahibi olmak, sözü dinlenen bir konuma gelmek için kalıplarını zorlamakta, prangalarından kurtulma mücadelesi vermektedir.

Bunu yaparken şanlı ve şerefli geçmişimiz elbette rehberdir.

Kesintisiz tarih telakkisine sahip Türk milliyetçileri için hedef Kızılelma ülküsüdür, hedef Türkiye’nin muasır medeniyetler seviyesine öz değerleriyle ulaşmasıdır.

Zeytin Dalı Harekatı başlar başlamaz, kabaran milli heyecan ve coşkudan ödü patlayanları gördükçe, bunların köksüz telkin ve ezberlerini duydukça hayrete kapılmamak elde değildir.

Bir gazeteci tankın üstündeki kahraman bir askerimize istikamet neresi diye sorduğunda, Kızılelma cevabını alıyorsa, hamd olsun tarihi ülküler vicdanlarda kor gibi yanıyor demektir.

Kızılelma’yı duyunca yüzü asılanlar, korkuya kapılanlar, eli ayağına dolaşanlar, fren tutmayıp şirk diye yaftalayanlar ne bu vatana, ne de bu millete en ufak hayrı dokunmayan, bilakis ve bilahare kast etmek için pusuya yatmış olan omurgasızlardır.

Kızılelma ülküdür, ülküsü ve ülkesi olmayanların anlaması imkansızdır.

Kızılelma ülküdür, ilkesi ve inancı çürük olanların kavraması ihtimal dışıdır.

Zeytin Dalı Harekatı boyunca, kahraman askerlerimizin askeri sevkiyat esnasında doğal bir iradeyle yaptıkları Bozkurt işareti yazılı ve görsel medyaya yansımış ve birilerinin de uykularını kaçırmıştır.

Bazı askeri ve siyasi kesimlerin Bozkurt işaretinden rahatsızlıkları kronik hastalık noktasına kadar çıkmıştır.

Bozkurt işareti yapan yiğitleri gazetede okuyup televizyonda görünce felç geçiren, adeta komaya giren askeri veya siyasi malum çevreler neden korkmuşlardır?

Niye bu kadar ürkmüşlerdir?

Şayet vatan ve millet müdafaasına Bozkurt işareti yapan kahramanlardan başka gidecek varsa buyursun gitsin, ellerini tutan yok, önlerine geçen yok.

Şehadete gönüllü olarak kucak açan var idiyse, beklemesin, durmasın, sınır ötesine koşsun.

Bozkurt işaretini görür görmez sırtı kedi gibi kabaranlar, kırmızı görmüş boğa gibi köpürenler sözüm sizedir; hadi teröristlerin üzerine korkusuzca gidin de görelim, size bile alkış tutalım.

Kızılelma’yı şirk gören kripto münkirin karalaması çok yeniyken, bir başka densiz ve bereketsiz eski milletvekili Bozkurt işaretinin İslam’ın ruhuna aykırı olduğunu şuursuzca dile getirmiştir.

Türk milleti ne çekmişse, işte bu kimliksiz, kişiliksiz, köşesiz Türk hasmı zihniyetlerden çekmiştir.

Bozkurt işaretinin İslam’ın ruhuna aykırı olduğunu söylemek için Haçlı beşiğinde sallanmak, küfrün eteğinden tutmak, Türk düşmanlarından ilik ve irade nakli yapmak yeterli olacaktır.

Ruhsuzlar ne bilsin Türk ve İslam’ın ruhunu?

Köksüzler ne bilsin Türk’ün Bozkurt duruşunu?

Bugün, yükselen milli duygu ve ittifak hukukunu kırmak için seferber olanlar, şunu unutmasınlar ki, Bozkurt asırlar boyunca Türk milletinin bağımsızlık umudu, zorlu anlarında uzakları yakın eden ufuk çizgisi, karanlık aydınlatan meşalesi olmuştur.

Bozkurt, çakalla karışmaz, çakalla bir tutulmaz, tutulamaz.

Gitsinler çakallara, sırtlanlara baksınlar, Bozkurt’un önüne de çıkmayı akıllarına bile getirmesinler.

Bilinsin ki, Zeytin Dalı Harekatı’na Bozkurt işareti yapa yapa dahil olacak, fedakarlıkta sınır tanımayacak yüzbinlerce Bozkurt hazır beklemektedir.

Türkiye tesadüfen bulunmamış, harita üzerinde kurulmamıştır.

Türk milleti boşuna bir araya gelmemiş, bağımsızlık hediye olarak alınmamıştır.

Bu topraklara rastgele vatan denmemiş, sınırlar icazetle çizilmemiştir.

Eğer, yeri gelirse ben de bir Bozkurt gibi, en ön safta Afrin’e gider, gerekirse, ihtiyaç hasıl olursa bu vatana, bu millete taşıdığım canı seve seve feda ve hediye ederim.

Bu da millete bir Devlet sözüdür.

Sözlerime bu duygu ve düşüncelerle son verirken, sizleri bir kez daha hürmetle selamlıyor, başarılarla dolu bir hafta geçirmenizi diliyor, her birinizi Cenab-ı Allah’a emanet ediyorum.

Sağ olun, var olun diyorum."